BU DEVEYİ GÜTMEK ya da BU DİYARDAN GİTMEK
BU DEVEYİ GÜTMEK ya da BU DİYARDAN GİTMEK üzerine…
Geçmişte başarıları dilden dile dolaşan, başarı hikayeleri sıkça anlatılan otobüs işletmeleri sahibi iş adamlarımızı konu edeceğiz bu yazımızda:
Bir, üç, beş değil, on değil, elli değil; yüzlerce iş adamımız boy gösterdi sektörümüzde, işletmeler kuruldu çok sayıda, halen de hizmet vermekteler. Bu işletmeler zamanla serpildi geliştiler. Çeşitli zorluklara göğüs gerip bayraklarını günümüze değin taşıdı bir çoğu…
Az değil, beş yüzü aşkın otobüs işletmesi, onların içinden çok ciddi, ünlü markalar çıktı. İçlerinden pek azı fırtınada tutunamayıp terk etmek zorunda kaldı sektörü.
Daha sonra bu işletmelerin siyasi iradelerin, özellikle hava taşımacılığı ve de kısmen deniz taşımacılığını destekleme tercihleri doğrultusunda bir dolu haksız rekabete maruz bırakıldıklarına şahit olduk ve yaşam öylece devam ederken sektörümüzde faaliyet gösteren işletmelerin sayısı 500’lerden 300’lere doğru hızla geriledi. Bir yandan bu gelişmeler yaşanırken, öte yandan faaliyetlerini sürdüren işletmelerde ise karlılık adına hiç bir şey kalmadı dersek yanlış olmaz.
Kaba bir hesapla sektörümüzün satın aldığı mazot ile bir yıl içinde hazinenin kasasına giren para 2 milyar TL’nin üstünde (Rafineri çıkış fiyatı 1,553 TL olan mazota 1,891 TL ÖTV, 2,06 Kr EPDK gelir payı ve 0,62046 TL KDV eklenince 4,067 TL’lik pompa fiyatı oluşmakta). Hal böyle olunca sektörün cirosu kabaca 4 milyar TL iken, hazineye sadece bu yolla yapılan katkı 2 milyar TL’yi buldu .
Sektörün cirosunun %50’si tutarında hazineye katkı sağlayan bir başka sektörü bilen, duyan varsa beri gelsin. Bir yandan bu manzara karşısında ne kadar gururlansak az da, ama öte yandan sektörümüzün hava ve deniz taşımacığına sağlanan avantaj bizim sektörümüze de sağlanabilmesi gündeme gelince Maliye kenetlenip kalıyor, hiçbir şey yapamaz, çözüm üretemez hale geliyor maalesef. Maliyenin bu haksızlığı sonlandırmak istemesi, bu gelir kaleminden vazgeçmek istemesi halinde, bu denli büyük bir rakamı başkaca yeni bir gelir kalemiyle ikame etmesinin zorluğunu hepimiz tahmin edebiliriz. Keşke hazineye katkımız bu denli büyük olmasaydı da, biz de bu haksız rekabete maliyenin kolaylıkla dur diyebildiğini görebilseydik iş buralara gelmeden.
Gelelim yazımızın başlığına: Geçmişte bizim bu deveyi güdemeyeceğimiz belli olunca bu diyardan gitmemiz çözüm olarak sunuluyormuş her halde. Ancak dün dündür, bu gün bu gün! Bu iş bizim işimizse, hele de kaç nesildir öyle devam etmekteyse, ve dahi bu vatan da bizim vatanımız ise; sıkıya gelince bırakıp kaçmak çözüm olmasa gerektir, hem de bize hiç mi hiç yakışmayacağı da malum… Ya o zaman ne yapacağız? Değişeceğiz, dönüşeceğiz, çağa uyacağız: Adını her vesileyle sıkça duyduğumuz ve de duya, duya da rahatsız bile olduğumuz o çağın olgusu internetin, hele de yarınlarda iyiden iyiye abartılıp tüm işlerin tamamen oradan dönecek rivayetlerinin, anlamıyoruz ya, hepimizi ne kadar tedirgin ettiği ortada iken, bütün bu gelişmeler ve bizim duygularımız çok normal değil mi?
Sonuç;
1) İnterneti daha fazla ka’ale almaya beynimizi hazırlamalıyız artık,
2) Bugün artık hepimiz tek tek, pek de anladığımızı söylemesek de o teknolojiye daha fazla kafa yormak zorundayız. Ancak bu işe biraz daha fazla odaklanır, işimizle biraz daha haşır haşır neşir etmeye başlarsak bizlere nice kapıları açacağını, bizi bugünlere taşıyan girişimcilik kabiliyetimizin bizim önümüze ne denli yaratıcı çözümler serebileceğini yaşayarak daha iyi anlayabileceğiz.
Teknolojiyi anlamıyoruz dedik. Nasıl anlayalım? Biz, bugünkü gençlik kadar şanslı değildik ki, internet ve bilgisayar çağının içine doğacak kadar, ama biliyoruz onlar çok farklı. Ama biz de madem anlamıyoruz, anlamağa çalışacağız, anlayanlar bulacak onlarla daha sık beyin fırtınaları yapacağız. Beynimizin bir köşesinde bu prosesleri halde yürür tutacak, biz farkında olmasak da beynimizde mayalanmanın sürmesini sağlayacağız.
Gün gelecek, küçük dokunuşlarla bazı adımlar atacak, karşılığını aldıkça biraz daha ilerleyeceğiz bu yolda. Geçmişteki başarılarımızın benzerlerini tekrar edemememiz için kafamızda engel yaratmayacak, tam tersine varsa bu tür olası tüm şartlanmalarımızın etkilerinden kurtaracağız kendimizi. İşimizi bu yollarla başka mecralara taşıyıp, iş yapma şekillerimizi değiştirip yukarı, daha yukarı tırmanacağız. Tabii bütün bunlar bir yola sapıp o doğrultuda ilerlersek olacak olanlar. Şu anda bulunduğumuz kavşağın devamındaki diğer yol ise, mevcudu korumaya yönelik daha temkinli olmak, kendimizi yeni dünyaya olabildiğince kapatarak, yatırım adına da hiç harcama yapmayarak, böylelikle harcama yapmadığımız tutarları kaybetmemeye oynayabiliriz. Beklentimiz ve dualarımız o yatırımı yapan rakiplerimizin tamamen yanlış yolda oldukları, hayallerinin asla gerçek olmayacağına, iş dünyasının yarın, dün olduğundan pek de farklı olmayacağına olan inancımızı sürdürüp bu yönde yatırım yapmayarak ne kadar akıllıca davrandığımıza şükrederek günlerimizi geçirebiliriz. Hiç birimizin bu yolun çıkmaz sokak olduğunu bugün hala görmediğine ihtimal vermiyorum. Ancak teknoloji yolunda da ilerlemenin çeşitleri mevcut, bireysel yatırımlarla rakiplerimiz karşısında sadece kendi işletmemizi mi öne çıkarmak mı, yoksa sektörde ortak yatırımların önünü açarak daha karlı olabiliriz acaba?…
İnternet çağının bugün bizleri getirdiği nokta BİR olma, birleşme ve ortak platformlara yatırım yapmayı şiddetle işaret etmekte, bireysellik döneminin çok gerilerde kaldığını söylemektedir. Böylelikle hem tek tek yapılacak harcamalarla kıyaslanamayacak kadar büyük yatırımlardan kurtulacak, hem de çokluğun avantajını kullanarak daha büyük kitlelere ulaşabilmenin sağlayacağı nimetlerden yararlanabiliyor olacağız. Zamanında Turgut Özal’ın küçük işletmelere tavsiyesi birleşin çok ortaklı dev şirketler oluşturun, yönündeydi hatırlarsınız. Dönem birleşme zamanı, küçük şirketlerin şansı giderek sıfırlanacak, hatta hayatlarını dahi idame ettirmekte çok zorlanacakları günler gelecek. Elinizi çabuk tutun, derdi de, iki kardeşin ortaklığının bile her zaman sorunsuz yürüyemediği ortamda, bu söylenenlerin Türk insanına ne kadar uyar, gerçekçidir, epey tartışma konusu olmuştu. Sonuç? Çok az sayıda -sadece kurumsallığı özümsemiş büyük holdinglerin yabancı partnerlerle ortaklığına şahit olmanın dışında- gelişmeler gözlemleyemedik maalesef.
Çok sayıda yerli şirketimiz ise yabancı şirketlerce satın alındı. Bugün geldiğimiz noktada ise şöyle bir şansımız var: Dün büyük devasa şirketler kurmak için, insanlar kendi mevcut şirketlerinden vazgeçmek zorundaydılar. Bugün ise, her biri kendi hukuki statüsünü devam ettirip, ama tek bir devasa platform üzerinde birlikte iş yaparak büyümek ve dünya ile bütünleşmeleri mümkün.
Bana biriniz ben kendi şirketimin web sayfasına yatırım yapıp aynı konuma tek başıma da gelebilirim, hem de devreye rakiplerimin hiçbirini de katmadan bu işi tek başıma kotarabilirim diyemez. Günümüzde sadece rakamlar konuşmak durumunda, başka bir ifadeyle sadece bizi tarif eden rakamların önemi var. O portalin cirosu 20 milyon TL ise işler başka türlü şekillenmekte, 2 milyar TL’yi konuşuyorsak o zaman bambaşka… Sektörü tek bir platforma taşıyabilirsek, herkesin tek tek yapacağı yatırım harcamalarını azaltıp, kazançlarımızı da tek tek elde etmeye nazaran çok daha fazlasını kazanabiliriz. Bir elin nesi var? İki elin sesi var! Birleşmek, bir olmak her zaman güç getirir, kazanç getirir, verimlilik getirir! Paylaşmak, hakça paylaşmayı öngören sistemler kurgulayabilmek çok uzak hayaller olmamalı günümüzde. Ortak çıkarları, Hakkı merkeze koyarak dün yapılamayanları bugün pekala yapabiliriz. Önümüzde Google, Facebook, You Tube ve bir dolu sosyal medya platformlarının yakaladıkları başarı hikayeleri hepimizin gözleri önündeyken, biz bu durumlardan sonuçlar üreterek sektörümüzde benzer projeler, şimdiye kadar olanlarla benzerliği olmayan, yaratıcı örnekler neden oluşturmayalım? Tüm bunları biz yapmayıp başkalarından mı bekleyeceğiz? Neden…
SERDAR BAŞ
Bilişim Uzmanı